5 Mart 2018 Pazartesi

Ziyan

Sosyal ve kültürel sermaye yoksunluğuna bağlı gelişmiş çelimsiz bilinç, pek ala mışlı mişli ezoterik mitlerin esiri olabilir. Bilinç özgürlüğü vaat eden düşünürün, egosuzluğun egosu tavrı alt kültür kimselerince bir paravandır. Kendiliğine yönelik zaman geçirme eyleminin neliği birikimsiz "çelimsiz bilincin" zaman öldürme veya boşa harcanan vakit deyimidir. Oysa yaşam pratiği anlar içinde saklı gizemlerle doludur bir sineğin kanat çırpışı bir su içinde ışığın kırılması... Yalnızlık korkusunu en ücra köşelerinde hisseden kimsenin evrenin büyüsü karşısında pasifliği/tutukluğu ziyandan başka bir şey değildir...


4 Mart 2018 Pazar

Ten

Şimdi seninle sarmaş dolaş olmuş bedenimizle bir uzun oturuşlarımız var. Parmaklarımıza kadar huzur dolmuş, huzurunu kaçıracak bir kapı gıcırtısına dahi düşmanız, sarmaş dolaş tenimizle. Sarılmalar en anlaşılır dilimiz. Cümlesi cümlesine kelimesi kelimesine hatta noktası virgülü bile bizden yana. Bir derin iç çekişleri olurdu kadının, adam erirdi sıcağından. Hangi kavrama tutunsa elinde kalırdı, bir soluk nefes gibi gömülürdü yorganın altına. Birazdan ama birazdan kadın tutacaktı ellerinden verecekti ona yere düşmüş onurunu. Tanrı bile kıskanırdı bazen kadının var edişini ve yok edişini, belki de uzaktan bakıp gurur duyuyordur kadınıyla... Kadını demişken tanrı da sahipleniyor mudur onu ? Sonra birbirimize dönüyoruz, gözlerimiz takılıyor gözlerimize, bir dipsiz kuyu gibi derin. Derin ama hemen ardı kadının zihni, bilinci kendimin var olduğu yer, ne güzeldir orası... Güzel mi dedim ? Demeseydim, kavramları eriten bu kadının gözlerine bakıp demeseydim de eriseydim  Gözyaşlarıyla harmanlayıp yaratırdı baştan belki beni. Sonra ellerimiz birleşiyor, tüm edepsizliklerdir başımıza gelen. Terli kadın bir bilseniz nasıl güzel...


Müşkülpesent

Kimdir ki insanın hayrına dokunan, şehvet havuzunda yüzerken çoktur kimsenin yandaşı hele bir işin düşmeye görsün. Boğuluverir orada, ölü taklidi yapar da el uzatanı olmaz. Düşerken birine tutunma ihtiyacı insanın doğasında var da tutunulanın koyverirken ki hazzı nedir dillendirilmez. Zavallıya acınmaz zavallılığındandır özü ,hem her şey her şeyde değil midir ? Tanrıyı var eden de ona söven de aynıdır, hakka inandım diyenin adaleti neden zayıftır ? İnandım diyenin açgözlülüğü, hırsı, küfrü şeytanın övgüsü değil de nedir ? Hem nerede Ali'nin Ömer'in "rahle-i redrisat"ı, bir müşkülpesent ben mi kaldım tanrısını öldüren.? Çekilince bir köşeye göz susar kalp görürmüş sahi nefsi, hem ne ola ki riyakara ? Şehveti doymazmış bir türlü. Tutkusu dört nala koşmuş da kırgınlıktan ölememiş kimselere. Bilinsin tapınılsın istemiş ya tanrı, heh işte öyle bir arzu olmuş bedeninin fikri. Ne yaparsın bu riyakara ? Fikre küsüp yorgan yakmak şanından mıdır tanrının ? Gezmiş de beden beden bulamamış kinine bir çukur, sığda çukur ne ola ? Örtünmüş üzerine bir başınalığını, çatlatana kadar tutkusunu, sürmüş gitmiş riyakar, diyardan diyara.


2 Mart 2018 Cuma

Samuray ve Dansçı Kız



          Bundan yıllar öncesinde uzun boylu, beyaz, minik gözlü bir samuray varmış. Bu samuray girdiği her savaştan galip gelirmiş. Ün sahibiymiş samuraylar arasında. Bir gün samuray atıyla bir ağaç altında dinlenirken uzaktan tatlı bir ses duymuş. Sesin büyüsüne kapılan samuray, sesi takip etmiş ve kırda çiçeklerin içinde dans edip şarkı söyleyen turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü, dansçı bir kız görmüş ve o anda çok etkilenmiş. Gözlendiğini fark eden dansçı kız utanıp hemen oradan uzaklaşmış. Samuray bir süre daha baktıktan sonra atına binip şehrin yolunu tutmuş. Günler günleri, aylar ayları takip etmiş. Samuray dansçı kızı aklından hiç çıkaramamış. Zihni bulanıklaşmış ve gücünden düşmeye başlamış. Bir gün şehre kötü adamlar gelmiş ve şehre zarar vermeye başlamışlar. Bizim samuray karşılarına dikilmiş çekmiş kılıcını hemen ama eski gücü yerinde değilmiş artık tek başına karşı koyamayacak durumdaymış. Birden dansçı kız seslenmiş. "Heyyy ne duruyorsun" ? Samuray dansçı kıza bakmış gözleri gözlerine değmiş. İrkilip kendine gelmiş samuray, dansçı kızın bu sözü ve gözleri yetmiş samuraya. Kötü adamlara galip gelip kurtarmış şehri orada. Meğer bizim dansçı kız da samurayı uzaktan izliyormuş önceden ama utangaç olduğundan yanına yaklaşamamış ve durumu olaydan hemen sonra anlatmış. Ve samuraya orada "oppa" demiş samuray da dansçı kıza "hempa" demiş. Sonra samuray dansçı kızı atının arkasına alıp başka şehirlerdeki kötü insanlarla mücadele etmek için yola koyulmuş. Samuray ve dansçı kız birlikte çok ülke görmüşler, bir çok kötü insanı birlikte tepelemişler. Bir çok festivale birlikte katılmışlar, birlikte o kadar güzel vakit geçiriyorlarmış ki, dışarıdan bakanlar hem imrenip hem kıskanıyorlarmış. Aylar ayları yıllar yılları böylece takip etmiş. Samuray ve dansçı kızın da aralarında bulunduğu kalabalık bir arkadaş grubu dahi oluşmuş. Hep birlikte eğlenir, birlikte gezer, birlikte dans eder, her şeyi birlikte yaparlarmış. Öyle yoğun ve hızlı geçermiş ki zamanları birbirlerine ayıracak vakitleri bile az olurmuş ama yine de eğlenirlermiş. Günlerden bir gün samuray daha içine kapanır olmuş. Hissettiği şeyleri artık hempasıyla paylaşamaz olmuş. Dansçı kız durumun farkındaymış. Her ne kadar onu anlamaya, dinlemeye ona yardım etmeye çalışmışsa da, samuray kendi iç çıkmazlarından bir türlü kurtulamaz olmuş. Ve bir gün samuray dansçı kızı karşısına alıp artık onunla birlikte olmak istemediğini söylemiş. Çünkü samurayı asıl ele geçiren şey içinde duyduğu şehvetmiş. Bu şehvet arzusu samurayların başına gelen karşı koyması güç bir zehirmiş. Samuray ne kadar fazla güzel kız tanırsa ne kadar fazla güzel kızla eğlenir zaman geçirirse kendisini o kadar daha iyi hissedeceğini düşünmüş. Bunu dansçı kıza olduğu gibi söyleyememiş çünkü kendisine dahi itiraf etmekten çekiniyormuş. O tecrübedeki bir samuray için bu zaafın çoktan aşılmış olması gerektiğini de biliyormuş. Hem dansçı kız da en çok buna güvenmiş.... Samuray dansçı kızı orada arkasına dahi bakmaksızın terk etmiş. Samuray terketmeden önce dansçı kız, samuraya bir mektup yazmış. Mektubu samuraya vereceği gün, aslında yollarının ayrılacağı günmüş. Dansçı kızın son sözleri samuraya, bu mektubu al senin için yazdım bir ara okursun olmuş. Ve dansçı kız oradan ağlayarak uzaklaşmış. Samuray çadırına varmış ve mektubu açmış. Mektupta dansçı kızın kendisini ne kadar çok sevdiğinden, onunla her şeyi birlikte yapmak istediğinden, onun atına binip daha bir çok yer görmek istediğinden, onunla her türlü güçlüğe ve zorluğa birlikte göğüs germek istediğinden bahsediyormuş. Fakat samuray zehirlenmiş bir kere mektubu kaldırıp bir kenara koymuş öylece, kendisini güçlü ve hafif hissediyormuş, kendisine özgürüm artık demiş. Aradan uzunca bir zaman geçmiş, samuray başka dansçı kızlarla gününü gün etmiş, gönlünü istediği gibi eğlendirmiş. Arkasında bıraktığı dansçı, turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü hempasının ne halde olduğunu neler hissettiğini düşünmemiş bile. Bazen aklına geldiyse de çok fazla üzerinde durmamış. İçinde bulunduğu durumdan memnunmuş yani. Bir süre sonra samuray güçten tekrar düşmeye başlamış, kendisini ele geçiren gücün zehir olduğunu idrak etmeye başlamış. Olacağını zannettiği şeyler pek de düşündüğü gibi sonuçlanmamış. Bir şeylerin yanlış gittiğini farketmiş, dansçı kızın yokluğunu soğuğu hisseder gibi hissetmiş. Çünkü kimse dansçı kızın ona baktığı gibi bakmamış, dansçı kızın onu sevdiği gibi sevmemiş, dansçı kızın gözlerindeki parıltıyı başka bir gözde görememiş.... Diğer yandan aradan geçen süre boyunca dansçı kız kendini toparlamaya çalışmış. Dansçı kız da başka samuraylarla birlikte gönül eğlendirmeye çalışmış. Saçları da turuncu değil siyahmış artık ama sevimliliğinden hiç bir şey kaybetmemiş. Dansçı kız, uzun boylu beyaz, minik gözlü samurayın çevresinde tanıdığı bildiği tüm samurayların atının arkasına binmiş ve sonunda o da yılmış. Samurayı bu şekilde aklından çıkaramayacağını anlamış. Çünkü onun istediği ve arzu ettiği şey bu değilmiş. Samurayı ele geçiren zehirden bulaşmış ona da. Ama iş bu ya zehir işte... Samuray içinde bulunduğu duruma bir son vermek için harekete geçmesi gerektiğine karar vermiş ve atına binip diyar diyar dansçı kızı aramaya koyulmuş. Bir gün arkadaşlarından haber gelmiş samuraya, dansçı kızın yaşadığı yerin bilgisi haberi. Dansçı kız karla kaplı ormanın içinde bir kulübede tek başına yaşıyormuş artık. Yaşamak için daha da kuzeyi tercih etmiş. Dansçı kız kendisine kar kadın da diyormuş artık. Samuray atına binip vakit kaybetmeden kulübeye doğru yola koyulmuş ve nihayetinde dansçı kızın yaşam alanındaymış. Kulübenin kapısına vardığında dansçı kızı görmüş ve hareketsiz öylece kalakalmış. Dansçı kız da samurayı görmeyi beklemediğinden şaşırmış bir halde öylece duruyormuş. Samuray atından inmiş ve bir hamleyle dansçı kızı kollarına almış. Sımsıkı sarılmış. Dansçı kızın ilk sözü çok özledim olmuş ve daha da sarılmış. Uzun bir süre ayrılmamışlar sarılmaktan. Samuray yaptığı şeyin bir hata olduğunu, kendisini affetmesini istediğini söylemiş ve dansçı kıza kılıcını vermiş. Samuraylar için kılıç çok önemliymiş. Kılıçsız bir samuray yersiz yurtsuz kimsesiz biri sayılırmış. Kılıç bir samurayın onuruymuş. Samuray, bu kılıcım sende kalsın beni ne zaman affedersen o zaman bana geri verirsin demiş. Dansçı kız kılıcı kabul etmiş, tekrar sarılmışlar birazcık da ağlamışlar. Samuray her şeyi telafi edebilmek için eline geçen bu durumu değerlendirmek adına daha çok çaba sarfetmiş. Dansçı kızla her anında ilgilenir olmuş. Samurayın istediği dansçı kızı koruyup kollamak diyardaki diğer samuraylardan daha uzak bir yere götürüp onunla mutlu bir hayat yaşamakmış. Samuray her ne kadar elinden geleni yaptığını düşünse de etkilendikleri zehir başkalaştırmıştı onları artık. Samurayın dansçı kıza bulaştırdığı zehir, dansçı kıza yapmak istemediği bir çok şeyi yapmaya itmiş. Samuray bundan da pişmanlık duyuyormuş ama elinden bir şey gelemezmiş bunun için. Samuray dansçı kızın o tanıdığı eski turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü kendisini seven kız olmadığını farketmeye başlamış. Dansçı kızla tekrar birlikte olabilmek adına ne kadar çalışmışsa da kar kadının kırılmış onuru ona samurayı affetmeye izin vermemiş bir türlü. Bu samuray için tamamen yıkım olmuş üstelik kılıcı bile yokmuş artık. Kendisini fazlasıyla şaraba vermiş samuray. Gel zaman git zaman samuray durumu kabullenmekten başka çaresi olmadığını anlamış iyice. Ne de olsa gücünü ruhunun derinliklerinden alıyormuş, özünün farkındaymış samuray. Yapmış olduğu hatanın pişmanlığını da küpe etmiş kulağına. Ayağa kalkıp atına yaklaşmış samuray. Atını biraz sevip ve tüylerini taramış. Yola koyulma vaktiymiş artık.  Nereye gideceğini bilmeden öylece dereler, tepeler aşmış. Aradan uzun zaman geçmiş... Bir gün samuray atıyla bir festival alanına gelmiş. Festivalde içmiş, eğlenmiş ve bolca dans etmiş. Kalabalığın içerisinde kendi halinde dans eden bir kız farketmiş ve yanına gitmiş. Orada karşılıklı dansa başlamışlar, enerjileri pek uyumluymuş bu kızla samurayın. İçinde tekrardan bir şeylerin alevlendiğini farketmiş samuray çünkü ettikleri bu dans farklı hissettirmiş samuraya. Hem turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü, dansçı kızı unuturum düşüncesiyle daha bir ilgi duyar olmuş yeni tanıştığı dansçı kıza. Yeni tanıştığı dansçı kız ay dansında çok iyiymiş ve kendisine ay dansçısı diyormuş. Samuray ay dansçısıyla daha bir vakit geçirir olmuş. Farklı şehirlerde yaşıyor olsalar da sık sık birbirlerini ziyarete giderlermiş. Ay dansçısı samurayın kendisine olan ilgisinden oldukça memnunmuş. Samuray ise ay dansçısını kendisi gibi benimsemiş. Kılıcından yoksun olan samurayın kalbi eskisi gibi çarpmasa da turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü dansçı kızda yaptığı hatayı telafi ediyor gibi hissediyormuş. Ve aradan uzun zaman geçtikten sonra güven duygusunu yeniden inşa etmiş samuray. Bir gün ay dansçısı samuraya, artık kendisine göstermiş olduğu ilginin onun için bir anlam ifade etmediğini öylece söyleyivermiş. Bu samurayın hiç beklemediği bir tepkiymiş. Her ne kadar bu duruma içerlemiş olsa da samuray, eskisi gibi yıkılmamış artık. Hatta daha bir güçlü hissediyormuş. Bu sefer atına binip başka diyarlara yol almaktansa, durup kendi çadırında kalmayı tercih etmiş. Kendisine daha fazla zaman ayırması gerektiğini düşünmüş ve kendi tedavisini kendisi üstlenmiş. Samuray kendisine kendisinden daha yakın birisi olamayacağını anlamış. Bu bir samuray için çok önemli ve değerli bir kazanımmış. Bu mertebede samuraylık da aşılması gereken bir durummuş zaten. Aşmış kendini samuray, sakallarını ve saçlarını kesmiş. Kendi derinliklerine dalmış uzunca bir süre. Bir gün bir mektup ulaşmış samuraya, mektup kar kadındanmış. Mektupta kar kadın başından geçen bütün olayları neyi neden yaptığını bir bir anlatıyor ve büyük pişmanlık duyuyormuş. Diğer samuraylarla olan ilişkileri ve insanları samuraya karşı kıştırtmasının sebebi samuraya karşı olan hırsıymış. İçinde bulunduğu bu durumdan arınmak istiyormuş ve bunun için samuraydan yardım istiyormuş. Çünkü her ne kadar artık kar kadın da olsa, samurayın onu çok yakından tanıdığını bildiği  ve onunla benzer süreçler yaşadığı için kendisini en iyi samurayın anlayabileceğini biliyormuş. Samuray kar kadından gelen teklif karşısında çok büyük heyecan duymuş ve kar kadını tekrar görmek istemiş. Çünkü ona gerçekten yardım etmek istiyormuş ve paylaşmak istediği tecrübelerini yazarak aktarılamayacağının farkındaymış. Ama bu mümkün olamamış, kar kadın mektubu yolladığı kulübesinden mektubu yolladıktan hemen sonra taşınmış ve yeni yerini kimse bilmiyormuş artık. Kendisine yeni bir hayat kurmak istiyormuş kar kadın. Samurayın kendisini görmek isteyebileceğini tahmin ettiğinden samurayın yardımından da vazgeçmiş sonradan. Kar kadın samurayların bulunduğu diyardan topyekün gitmiş, dansı da bırakmış hem. Samuray buna gülümsemiş çünkü biliyormuş dansın bırakılmaz bir neşe olduğunu ama kar kadını da çok iyi anlıyormuş. Kar kadın yeni taşındığı yerinde bir çiftçi ile birlikteymiş artık. Hatta kendisi de çiftçilik öğrenmiş küçük çocuklara eğitim veriyormuş. Yanına yerleştiği çiftçi ile bir ovada bağ evleri varmış, ama yerini samuray asla öğrenememiş. Hem öğrense de artık hiç bir şeyin değişmeyeceğini samuray biliyormuş, her şeyin farkındaymış. Yüzünü bir tebessüm almış samurayın, kalbinden herkese her şey için teşekkür etmiş... Bir gün imparatorlukta büyük bir savaş başlamış, bu samurayın belki de son göreviymiş. Atını hazırlamış ve binmiş üstüne. Varmak için savaşın diyarına, atını sürmüş gözden kaybolana dek samuray. Ve bir daha da ne uzun boylu, beyaz, minik gözlü samuraydan ne de turuncu saçlı, minik, sevimli, iri gözlü, dansçı/kar kadından haber alan olmamış. ONLAR ERDİLER Mİ MURADINA BİLİNMEZ AMA BİZ YİNE DE ÇIKALIM YATAĞIMIZA :)