23 Şubat 2018 Cuma

İf

Ya en güzel günlerimi yaşadıysam ? Ya beni karşılıksız seven son kadın da alıp gittiyse pılını pırtısını ? Ya bir gün ben de kalabalığın içerisinde mutsuz yığınların arasında akacaksam sadece, nedensiz ? Ya bir gün ben de sabah mesaiye başlayıp iş bitimi için akrebi yelkovanı denetleyeceksem ? Ya gösteriye çıktığım sahnelerin son toz kırıntıları da süpürüldüyse ? Ya muhabbet duyduğum insanlar tarafından artık bir göz aşinalığına, kuru bir merhabalığa düşürülmüşse statüm ? Ya annemin kucağına sığamayacak kadar büyümüşsem artık ? Ya bir gün bedenim kendi ağırlığını taşıyamayacak kadar yorulursa, asıl da önemlisi ya herkesin yaptığı yanına gerçekten kâr kalıyorsa ? Ya iyi dediğimiz şeylerin özü başından beri yanlışsa ? Ya en başından hayata yanlış başladıysak ? Ya endişelerimde haklıysam ? "Kandırma" inanmak eyleminin sonunda anlaşılır, ya inandıklarımız kandırmacaysa en başından ? Ya özümüzün üzeri iyilik kiriyle yosun tutmuşsa ? Ya adem ile havva yasak meyveyi yemekte gerçekten masumsa ? Ya da şeytan gerçekten haklıysa..


21 Şubat 2018 Çarşamba

Anlamanâ

Nedense merhameti en sevgili bulduklarımızda ararız oysa asıl celladımız onlardır bizim... Döndü ve söyleyiverdi kadına adam; asılayım diye sana geldim oysa gördüm yapraksız kuru bir dalsın. Kadın alınmadı üzerine asılamazsan tutunursun, hep tutunmak istemez miyiz ? Dedi ve ekledi, hem bir kadındaki öznel anlamını çözmeden onu harcama adam. Oysa arzunun şehveti karşısında her şey çözünür ilk çözünen adam oldu. Peki ya konuşacaklarımız biterse diye sordu kadın, adam kendinden emin bir şekilde bizim konuşacaklarımız bitmez ki....Kadın tekrar adama döndü o zaman dans eder miyiz ? Dansın şöhretsiz olanının henüz farkında değildi adam, kendiyle dans etmesini bilmeyen, başkasıyla dans edemez. Manasına vardı sonunda adam, geriye baktı ve gördü ki artık tutunacak ne bir dal ne de çalan müzik vardı, en azından kendiyle dans edebiliyordu.


13 Şubat 2018 Salı

Tan r/ı Kendi n/i

Kendimi ifade edebilme alanlarında bir yol arıyorum aslında. Zihnimin içinde sürekli bir ses, düşünce var. Baktığım her yerde her anımda bu düşünce ve ses yeniden üretiliyor. Sanırım bu da bakış açısının kendisi oluyor yani bakışl açısı üretilen bir şeyse sanırım bu inşa mekanızması zihnimde böyle işliyor ve kendimi ifade edebilme alanlarında deneniyorum kendimce aslında. Bazen yazıyorum bazen  dans ediyorum bazen anlatıyorum bazen de zihnimde canlanıp kayboluyor. Kendimi ifade etmek istememdeki amacı düşünüyorum yani neden yapıyorum ? Sanırım bu doğrudan insanın varoluşundan gelen bir mesele yani "iletişme istenci" bunu biz köklerimizden getirdik inşa ettik, öğrendik, öğrettik ve aktardık. Bunu dil aracılığıyla yaptık ürettiğimiz dil anlam ile varoldu. Oysa her zihin kendi içerisinde özerk. Yani söylediğim kelime ve cümlelerin ya da ifade ettiğim o anki duygunun karşımdakinde tam olarak benimle aynı hissi uyandırıp/uyandırmadığını bilmiyorum. Ama ortak bir payda da var.  Aşk dediğimde, acıma, korku, neşe vs. Bu kelimeler karşı tarafta bir anlam buluyor ya da bir zemine oturabiliyor. İletişimin doğası da bu olsa gerek. Ve tabi bunu biraz da tanrısal bir olgu olarak görüyorum. Çünkü ben tanrının insan zihninin, insan düşünce biçiminin, insan varlığının bir mükemmeli, bir makrosu olarak görüyorum. Tanrı insanın bir uzantısı, zihninin ideal yapısı olarak görüyorum. Bunu şunun için söylüyorum, islam tanrısı Allah'ın insanları neden yarattığına dair meleklerin sorduğu soruya "kapalı bir sandık idim bilinmek istedim" yanıtını verir. Yani bilinmek ve tanınmak.  Dahası ise bunu kelimeler yoluyla söz yoluyla yazı yoluyla yapıyor olması. Bu iletişme istencini tanrıda da görmek mümkün. Bunu söyleyerek kendimi haklamış oluyorum hem insanın kendini ifade etme isteği ve bunu tanrının da kendisinin ifade etmesi. Diğer yandan kendiliğinden olan tanrının da aynı istence muhtaç olması. İnsanın zihninde yaratmış olduğu tanrı ile aslında kendisinin aynı şeyler olduğunu gösteriyor. Yani diyorumki insan bu bakımdan tanrıdır, kendimizi ifade etmek ise tanrının buyruğudur...Yazarak aslında bilinçaltımı daha görünür kılıp deşifre etmek istiyorum. Çünkü kendime yardım edecek onu kurtaracak kişi olan da yine benim. Okuduğum bir kitap, izlediğim bir film edindiğim bir tecrübe ya da herneyse bana benden daha yakın olamayacak. Şunu da gözden kaçırmamak gerekir kitaptan veya görselden çıkardığım düşünce beni şekillendirebilir "medenileştirebilir" kendime ya da dışarıya öznel veya nesnel dünyama etki edebilir ama doğrudan bana dokunup dokunmayacağına emin değilim.  Bunu şu yüzden söylüyorum, yaptığım şeyi devam ettirmekte kararlıyım bilinçaltımı mümkün oldukça bir çok yerden açığa çıkarmak istiyorum. "Aslında ben ne düşünüyorum" ? Ve başta söylediğim şey olan "iletişme istenci" ve dahası da zihnimdeki oluşumları kayıt altına alma isteği. Belki bir gün kapalı bir sandık olan "ben" bilinmek istenir. Benim için değerli şeyler bunlar okuduklarım, gördüklerim, zihnimde canlandırdıklarım bana özeller. Üreten zihin değerlidir ve açılmak ister ya da ben öyle istiyorum. Hem belki bir başkasının da kendini ifade etme yollarından birini tercih etmesinde rol oynayabilirsem ne güzel. Buna neden olabilirim. Yaptığım şey çok basit zihnimde canlananı o an düşünmeden kayıt altına almak, kendimi deşifre etmek, çünkü ne kadar çıplak olursam sonrasında nasıl bir benle karşılaşacağımı görmek istiyorum. Genelde kendimize dışarıdan bakan yabancılarız, başkalarının istek, talep ve beklentilerini cevaplayan karşılayan kimseleriz.


Bedenimin Fikri Düşünce



Düşünce, eylem olarak kendisi bedenin bir uzantısı yani bedenin bir fikridir. Yani bedenine ne kadar bakar ve dikkat edersen o kadar güzel karşılığını alırsın. Buna ben "içe kültürlenmek" diyorum. Tabi kültürün aslında ekip, dikmek, işlemek olduğunu belirtmekte fayda var. Bir dönem Whatsapp durum güncellememde yazardı "Oysaki aklın kültürü zeka, ruhun kültürü felsefedir". Şimdilerde ise önce kendini bil tanı, kendinle barış, içe kültürlen sonra ruhunun, aklının ne olup olmadığını zaten kavrayacaksın diyorum. İçe kültürlenmeyi bedensel aktivitelerinle başlatabilirsin, vücuduna giren gıdalarla destekleyebilirsin, güzel müzikler dinleyebilirsin, dans edebilirsin yargıdan uzak istediğin gibi sallanıp hareket edebilirsin. Yani bizi kapsayan bu beden mekanizmasını keşfetmek lazım, bunu herkesin görmesi ve farketmesi lazım. Yunus Emre'nin söylediği gibi "bir ben var benden içeri". Düşünce, bedenimizin içinde üretilen bir eylemsellik. Yerini bilmiyorum, belki kafamın içinde belki kalbimin belki bağırsaklarımdadır da ama her neyse bedenimin içinde biryerde. Ortaya çıkan bu düşüncemi de kayıt altına almak istiyorum. Yüzümün fotoğrafını çekip instagram'a yüklüyorsam, bedenimden bir parçayı yani yine bedenime ait başka bir uzantıyı "düşünce" yi neden paylaşmayayım. Düşünceyi bedenden olan bir şey olarak tanınlamam ortaya çıkış haliyle mutlu ediyor beni. Şu sözü duyduğumda çok heyecanlanmıştım Schopenhauer'dan "her anını güzel, farkında olarak, hissederek yaşa ki, kötü hissettiğinde hatırlayıp sığınacak anıların olsun" Bunu günlük hayata oturtmak zor olabiliyor. Kötü hissettiğimde rüyamda çocukluğumdan bir kare görerek uçarak ya da yüzerek sabah biraz daha iyi hissedebiliyorum. Bedenim bana bunu sağlıyor, öyle bir mekanızmaki sen iyi hisset diye çabalıyor elinden gelen rüya olabiliyor yetmez mi :) ?....İradi olarak buna devam etmek de sana kalmış, umarım anlatabiliyorumdur. Senin için uğraşan bir bedenin var ama sen onunla birlikte hareket etmek yerine ona muhalefet oluyorsun. Bu açıdan içe kültürlenmek lazım buna önceden bireysel devrim diyordum şimdi ise kime devrim (: ? Sen zaten sensin bu yapı sandığımızdan da karmaşık, devrim yapamazsın burada. Devrim çevrendekilere olur, hayatına etki eden, şekillendirmeye çalışanlara karşı yaparsın, kendilerini tanımalarını sağlayarak yaparsın, kendine devrim olmaz darbe de olmaz, kendinle sadece uzlaşabilirsin, konsensus olur. Tabi bahsetmeye çalıştığım ikili bir yapımız olduğu değil şalter gibi 1/0 arası geçiş gibi değil. İçimizde dışımızda biriz, ama aynı zamanda değiliz. Eş başkanlık var içimizde  belki demokrasi de özümüzdendir (:. Kendini tanımak bilmek de buradan geçiyor. Şöyle olabilir mi mesela ? Vücuduna düzenli olarak zarar veriyorsun, diyelim ki sigara içiyorsun. Bedenini zehirleyip, hasta ederken içinde bir şeyler arıyorsun, bulamayacaksın bedenini dinlemeden. Karar alırken kendimden biliyorum, ya da kendimi biliyorum deyip devam ettiriyorsun, kendini tanımayı araç haline getiriyorsun, bahsettiğim şey daha aşkın ve basit de ayrıca. Yani daha "iyi" kararlar almak alabilmek için kendimizi tanımak derdimiz olmamalı, kendimizi tanımak amaç olmalı ama araç olmamalı.


2 Şubat 2018 Cuma

Kaçış

Bazen beni kimse bilmesin istiyorum insan ilişkilerinin olağanca tüketici boyutlara ulaştığı şu anımda. Unutulmak silinmek istiyorum hafızalardan... Tanrı sen hiç sıkılmaz mısın bu insanlardan ? Kalabalığın uğultusu arabaların kornaları, ne bitmez bir egodur daha kaç secde lazım kıyamet gününe.


1 Şubat 2018 Perşembe

Tamir

Kırılmışın onuru, acımasızlığın şehvetinde tamir olurken kalp sessiz bir çığlık gibi bey beynin dizleri dibinde mağrur ve bir o kadar içten, bu günah bu ayıp ! Bir ben olmak uğruna emdiğimiz onca ruhun günahı var olsun istenir, merkezi olmadığımız sonsuz evrenin sonsuz olasılıklı bir noktasında ne bir yol vardır ne de varılacak bir durak. O var sandığımız şeylerin toplamı kendi varlığımızdan başkası olmadığını farketttiğimiz anda, rüzgar bizi taşır yorulmadan uzaklara, en uzaklara.